Serçe, martı, güvercin, kumru, leylek... Ama belki sabah balkonda sesini duyduğunuz kuş baştankaradır... Kuşlar her an, her tarafımızda ama ne kadar fark ediyoruz onları. Kuş gözlemcisi Alper Tüydeş'e göre modern hayat nedeniyle, işten güçten kafamızı kaldırıp gökyüzüne bakmayı bile unuttuk. Hal böyle olunca da kuşlarla olan ilişkimiz neredeyse sıfırlandı. Fakat pandemi bu süreci tersine çevirdi. Yüzümüz doğaya dönünce, seslere de kulak verdik ve bir baktık ki bir sürü kuş var etrafımızda. Bu süreçte birçok insanın kuş gözlemciliğine merak sardığını biliyor muydunuz? VakıfBank Kültür Yayınları'ndan çıkan, Alper Tüydeş'in Türkiye'nin Göçmen Kuşları kitabı tam da bu süreçte yayımlandı. Biz de Tüydeş ile kuşlarla ilişkimizi konuştuk.
Siz kitabınızın önsözünde "Hiç bu kadar yakından göçmen kuşları görmüş müydünüz?" diye soruyorsunuz. Neden görmüyoruz?
Bunun birçok nedeni var. Ben günlük hayatın yoğunluğuna insanların işten kafasını kaldıramamasına bağlıyorum en çok. Akıp giden hayata, gündeme ve modern zamana ayak uydurmak gerçekten zor. Tüm bu telaşenin içinde kuşlar kuş olarak kalıyor. Önceden bir şiirde veya şarkıda ağaçlar da kuşlar da isimleriyle geçerdi. Yeşil Ördek, Allı Turnam, Çobanaldatan, Yalıçapkını veya Ceviz Ağacı, Söğüt Dalı vs. Şimdi geldiğimiz noktada durum maalesef en genel halini aldı. Ama pandemi bu yönden olumlu bir çağrışım oldu aslında. Doğayı fark ettik, onu gözlemledik. Onu dinlemeye yönelik adımlar attık. Ben birçok kişinin pandemiden sonra kuş gözlemcisi olduğuna şahit oldum mesela.
Bu anlamda şehirleşme, modern hayat kuşlarla ilişkimizi nasıl etkiledi?
Elbette olumsuz. Doğadan koptukça, onun ihtiyaçlarını, zayıf noktalarını da unutuyoruz. Ondan uzaklaştıkça saygımız da azalıyor ve bunun etkisi çok olumsuz oluyor. Ona rağmen doğa ana bize jest yapmaya devam ediyor. Baharda bülbülleri büyükşehirlerin içlerindeki parklara kadar getiriyor. Bahar ve yaz akşamlarını sabaha kadar bülbül ötüşleriyle dolduruyor. Kışın bülbüller gidince yerine gelen Kızılgerdanlar, karatavuklar aynı yerde ötmeye başlıyor. Hâlâ şehir içlerinde bir hayat var, doğa var aslında. Ancak elbette kuşların doğal yaşam alanlarını bitiriyor o modern hayat. Beslenme alışkanlıkları, barınma ve dinlenme alanlarını yok ediyoruz.
Tersten bir soru sormak istiyorum. Biz kuşları hayatımıza almıyoruz, peki sizce kuşlar bizi ne kadar hayatlarına alabiliyor?
Kuşların pek çoğu insanlarla yaşamaya, şehirlere adapte olmuş durumda. Baharda göç eden leylekler tarlasını süren çiftçileri gözetliyor. Yeni sürülen tarla gördüklerinde hemen oraya üşüşürler. Göllerde pelikanlar balıkçıların ağlarından balık toplamaya bayılırlar. Gökdoğanlar atmacalar şehir içinde güvercinlerin peşindeler. Martılar, kargalar, papağanlar, serçeler, kırlangıçlar, ebabiller yaşam alanı olarak çoğunlukla şehirlerimizi seçiyorlar. Leylekler özellikle insan evlerini tercih ediyor. Hâlâ pek çok şehrimizde insanlar elden ayaktan çekilince sokaklarda gelincik, sansar gibi memeli türleri görülebiliyor. Doğaya saygılı davransak aslında daha fazlası mümkün.
İnsanın kuşlara yüklediği anlam oldukça geniş. Ama en baskını özgürlüğün temsilcileri onlar. Peki sizce onların özgürce yaşamalarına ne kadar dikkat ediyoruz?
Bunu umursayan kişi sayısı o kadar az ki. Dikkat etmiyoruz hiç. Kanadı var uçsun başka yere gitsin mantığı var hep. Çok acı bir şey bu. Misal veriyorum göç zamanı Afrika'da Mısır kıyılarına gelip Akdeniz'i bir seferde geçen birçok kuş Anadolu'ya gelince Antalya, Mersin kıyılarına atıyor kendini. Tükenmiş dermanı bitmiş. Beslenmesi ve dinlenmesi gerek. Ama ne güvenli bir dinlenme alanı bıraktık ne de beslenme alanı.
Kuşlarla ilişkimizi normalleştirmek, onları tanımak, seslerinden türlerini ayırt eder hale gelmek istersek tavsiyeniz ne olur?
Öncelikle kuşlardan yola çıkarak doğal olan her şeye saygı göstermekle başlar bu iş. Siz bahçenizdeki ağaca, toprağınızdaki kurda böceğe de saygı gösterip yaşam hakkını gözetirseniz bir silsile gibi beraberinde gelir hepsi. Kuşları seversin ama yaşam alanlarını, beslenme kaynaklarına dikkat etmezsen adı sevmek olur sadece bunun. Bir kere kulak vermek lazım. Yolda yürürken gelen kuş sesine dikkat etmek, birkaç dakika gözlemlemek bile farkındalığı başlatır ve devamı gelir. Merak ettikçe dürbünle taçlandırıp olayı gözlemciliğe kadar taşıyabilirler. Sadece sese ve küçük kıpırtılara dikkat etseler nelere denk geleceklerine kendileri de şaşıracak. Eminim daha çok vakit ayırıp yenilerini görmek için hevesleneceklerdir. Ama kuşları sevmek demek onun besin zincirinde olan kertenkeleye veya örümceğe de saygılı olmayı gerektirir. Bakış açımızı türe değil tüm doğaya yöneltmeliyiz.
Kitapta bir kısmı dediğiniz için soruyorum. Kaç tür kuş göç ediyor ülkemiz üzerinden?
Ülkemizde artık 500 farklı kuştan bahsedebiliriz. Tam bir sayı yok ama yarısı belki de daha fazlası göçmen. Kuşların kimisi üremek için, kimisi yaklaşan soğuklardan kaçmak kimisi gün ışığından daha çok faydalanmak kimisi yeni yaşam alanları bulmak için göç ediyor. Bazı göçler binlerce kilometre olurken bazıları ise 50-100 km olabiliyor. Mesela leylekler üremek için Afrika'dan kalkıp Polonya'ya kadar gelirlerken Kızılgerdanlar yazın üremek için sadece yüksek dağlık ormanlık alanlara geri dönerler.
*Bu yazı ilk olarak Sabah'ta yayımlanmıştır.
Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.
Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.