Erken Modern Avrupa Tarihi serisi 4'ncü kitaba ulaştı. Oxford Üniversitesi'nin 50'yi aşkın akademisyenin katkılarıyla hazırladığı seriyi Vakıfbank Kültür Yayınları 7 kitapla tamamlayacak.
Kitapların editörlüğünü yapan tarihçi Emeritus Profesör Hamish Scott, önsözünde akademik çevrelerde 50 yıllık bir geçmişi olan "erken modern" tanımının geçmişini ve tartışmaları aktardıktan sonra konuların ağırlıklı olarak 14'ncü ve 18'nci yüzyılları kapsadığını açıklıyor:
"Her nesil tarihi tekrar yazarken yeniden bir dönemlendirme yapar. Güncelin soru ve meseleleri değiştikçe araştırma sahaları değişir, kaynaklar başka gözlerle okunur ve zamanın yapısı bir kere daha tartışılır. Son yıllarda tarihçilerin en çok üzerinde durdukları dönemlendirmelerden biri erken modernite oldu. Modern dünyayı tanımlayan tarihsel, toplumsal ve zihnî değişimlerin ayak seslerinin bu dönemde duyulduğu ya da birer ikişer belirmeye başladığı yüzyıllar, erken modern başlığı altında anlaşılmaya çalışıldı."
İlk kitap Esaslar'ı geçen yıl yeni ufuklar açıyor diye karşılamıştık.
Kitaplarda ele alınacak sınırlar çizilirken Güneydoğu Avrupa'da Osmanlılar'a da yer verileceği belirtiliyordu.
Coğrafya, sınırlar, iklim, toplum sağlığı, ulaşım, iletişim, teknoloji, zaman algısı, yerel diller gibi 9 ana başlıkta ele alınan konular tarihçiliğe yeni bir bakış açısı getiriyordu.
HAYAT, TÜKETİM VE TİCARET
Toplumlar ve Ekonomiler alt başlığıyla yayınlanan ikinci kitap ise Ortaçağ'ın sonlarından 19. yüzyılın başlarına kadar Avrupa'nın toplumsal ve iktisadi tarihine odaklanıyor.
Demografik değişimler, şehirlerin ve kırsalın dönüşümü, sosyal düzen ve yapıların farklılaşması, aile ve hanelerin toplumsal rolleri, bireysel kimlik, tarım toplumu gibi başlıkların yer aldığı kitapta; Profesör Regina Grafe, toplumsal değişimi karşılaştırmalı olarak ele alıyor:
"Toplumsal basamağın en altında, yani kırsal bölgelerle Avrupa'nın çeperinde bile iş, hayat ve tüketim 16. yüzyılla 18. yüzyılın ikinci yarısı arasında büyük bir değişimden geçmişti. Artık yoksul bir ailenin üyelerinin bile üzerinde pamuklu, yünlü veya keten kumaşlardan bir giysi ve muhtemelen bu takımın bir yedeği vardı ve bu giysi büyük ihtimalle hane dışında üretilmişti. Hane halkının oturduğu masada artık birkaç sandalye, önlerinde çay ve şekerin de bulunduğu bir öğün, kendilerine ait birkaç fincan, yemek kabı ve çatal bıçak da vardı. Avrupa'nın kuzeyindeki hanelerde muhtemelen üstü açık bir ocaktan ziyade basit bir fırın da bulunuyordu. Aynı insanların 16. yüzyıldaki ataları evde yapılmış ahşap kâse ve kaşıklar kullanılyordu. Sadece tek bir yün elbiseleri ve önlerinde bir öğünlük su, bira ve yulaf lapası vardı ve onları da açık ocakta saatlerce kaynatmak zorunda kalıyorlardı." Tüketim ve Maddi Yaşam bölümünün yazarlarına göre; bu dönemde Avrupa'nın nispeten daha ticari bir toplum olduğu ve bunun daha fazla sayıda insana yeni şeyler satın alma fırsatı yarattığı aşikârdır. Örneğin 18. yüzyılda bir İstanbullunun bir İngiliz yünlü kumaşı ya da bir İngiliz veya Hollanda vatandaşının İspanya'dan portakal, Venedik'ten frenk üzümü ve Çin'den çay gibi malzemeler alması sabık devirlere göre daha kolaydı.
AVRUPA'NIN BİR PARÇASI MÜSLÜMANLAR
3'ncü kitap, Kiliseler, İnançlar ve Mezhepler başlığı altında Katoliklik, Protestanlık, Ortodoksluk, Yahudilik ve İslamı ele alıyor.
Avrupa'da İslam ve Müslümanlar bölümünün yazarı Tijana Krstic, "Gözler önünde görünmez olmak" başlığıyla keskin bir eleştiri yaparak önyargıları tek tek sıralayıp ezber bozan bir tarih yazımına girişiyor:
"Son yıllarda erken modern (özellikle Batı) Avrupa topraklarındaki Müslüman grup ve bireyleri görmezden gelen anlayışı düzelten ve bu grupların coğrafi ve bağlamsal dağılımındaki eşitsizliklere dikkat çeken hayli farklı bir resim ortaya çıkmaya başlamıştır." Halbuki Müslümanlar, Avrupa evlerinde, şehirlerinde ve eyaletlerinde insanların karşısına köle, tüccar, seyyah, diplomat ve alimler olarak çıkmıştı. Geleneksel tarihin görmezden gelmesinin nedenleri ortaya konduktan sonra 11 Eylül 2001'den sonra yeni kültürel ve dini etkileşim araştırmalarının bakış açısını değiştirdiği vurgulanarak noktayı koyuyor: "Son araştırmaların da gösterdiği gibi, geleneksel tarihyazımının aksine, Müslümanlar erken modern dönemde Avrupa'daki toplumsal resmin bir parçasıydı."
ENTELEKTÜEL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİM
Ve nihayet 4'ncü kitap "Düşünce Sanat ve Kültür başlığı altında Avrupa'daki entelektüel ve kültürel dönüşümü inceliyor. Hümanizmden bilimsel devrimlere, politik düşünceden sanat ve müzik dünyasına kadar uzanan gelişmeler ele alınıyor.
Hümanist düşüncenin kökenlerine ilişkin değerlendirme iki konuda ayrışıyor. Rönesans dönemi hümanizm ile modern-seküler hümanizm ideolojisinin farklılığının vurgulanması dikkat çekiyor. Siyaset düşüncesi bölümü ise bilgilendirici ve derslerle dolu. Yalnızca başlıklarını söylemek yeterli olacaktır: Egemenlik, devlet, meşrutiyetçilik, mutlakiyetçilik ve cumhuriyetçilik...
Sanat ve mimariyi etkisi altına alan beğeni devrimi, Avrupa'nın dört yüzyılına damgasını vurdu. Ve bu döneme Rönesans yani yeniden doğuş dendi. Mimarlar, ressamlar, heykeltraşlar...
Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael gibi efsaneler, bugün bile yapıtlarıyla hayranlık uyandırıyor.
Müzik bölümün yazarı Prof. Thomas Munck, "Müzik zorunlu olarak "canlı" bir şey olması birbirinden farklı toplumsal kesimlere hitap etmesi nedeniyle, kolektif kimliğin oluşmasında en az ortak dil ve dini inançlar kadar rol oynayabilmektedir" saptaması yapıyor ve ekliyor:
Müzik; dini ibadet aracı olarak, elit hanelerde ve halkı coşturmak için üç büyük işlev görmekteydi.
Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.
Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.