Bir Türk Kızının Amerika Yolculuğu

ChIcago'ya gider iken…

İlk kez 1935 yılında Akşam gazetesinde tefrika edilen ve geçtiğimiz günlerde VakıfBank Kültür Yayınları tarafından kitaplaştırılan Lütfiye Duran'ın seyahat notları, bir asır öncesinin ABD'si hakkında ilginç detaylar barındırıyor.
 

İlk kez 1935 yılında Akşam gazetesinde tefrika edilen ve geçtiğimiz günlerde VakıfBank Kültür Yayınları tarafından kitaplaştırılan Lütfiye Duran'ın seyahat notları, bir asır öncesinin ABD'si hakkında ilginç detaylar barındırıyor.

Ünlü fotoğrafçı Faik Sabri Duran'ın kızı Lütfiye Duran, 1930 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne bir yolculuğa çıkar. Gezip gördüğü yerleri bir seyyah titizliğiyle yazıp babasına mektuplar şeklinde gönderir. Bu mektuplar 1935 yılında Akşam gazetesinde yayınlanır. O dönemde okur tarafından oldukça ilgi gören seyahat notları, geçtiğimiz günlerde VakıfBank Kültür Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Zaman içerisinde unutulmuş bu seyahatname, ABD'deki sosyal yaşama, mekana, kültüre dair muhtelif izlenimler barındırıyor. 'Bir Türk Kızının Amerika Yolculuğu' isimli çalışma, hem tarihsel hem de edebi değer taşıyor.

KİBİR VE HIZ TELAŞI

Lütfiye Duran'a göre Amerika'ya dair en çarpıcı simgeler Amerikalıların kibri ve hız telaşıdır. Onların hem diğer ülkelerle hem de kendi aralarında hep bir yarış halinde olduğunu söyleyen Duran, söz konusu yarışın en görünür olduğu sahanın mimari olduğunu belirtir. Gökdelenlerin, uzun ve sivri kulelerin şehirlerin kuruluşunda bu denli merkezde olmasını, onların kibrine ve vitrin arzusuna yorar: "Etrafta çok boş arazi var gibi görünüyor. Şehir kolayca genişleyebilirken sivriltmeye bilmem neden lüzum görmüşler. Herhalde bir zorluk neticesi değil, 'bizde de var' diyebilmek için yapılmış bir gurur nişanesi olacak". Yazara göre Amerikalılar kendilerini daima üstün görme eğilimindedir. Kendilerini sonsuz bir yarış içinde hissettiklerinden geride kalmaktan korkar ve hızın esiri olurlar. Bu hız telaşı özellikle New Yorkluların her hareketine yansır: "Büyük istasyonlarda sabahları birbirinin peşinden gelen trenlerin boşalttığı kalabalığın sokaklara dağılışını bir seyretseniz, o zaman New Yorklunun telaşlı yürüyüşü hakkında iyi bir fikir alırsınız. "

NEW YORK'UN İSKELESİ

Yazar gördüğü yerleri geldiği ülke ile kıyaslayarak anlatıyor okurun zihninde daha net canlanabilmesi için. İşte kitaptan Kadıköy mukayeseli bir iskele tasviri: "Manhattan'ın kıyıları, cenup ucunda "Battery Park" dedikleri bir bahçe hariç hep sahile amut olarak kurulmuş vapur iskeleleriyle dolu... İşte transatlantiklerin yanaştıkları yerler buralardır. Kadıköy İskelesi'ni çok genişletiniz, bir transatlantik yanaşacak kadar da uzatınız. Sonra bunlardan 99 tanesini yan yana sıralayınız. New York'un Hudson Nehri tarafındaki iskeleler hakkında az çok bir fikir edinmiş olursunuz." Özellikle New York ve Chicago izlenimleri epey detaylı olan Duran'ın sosyal olaylar karşısında da kayıtsız kalmadığı görülüyor. Orada bulunduğu sürede gerçekleşen bir grev hakkında malumat alarak mektubuna aktarıyor: "Geçenlerde New York'un asansörcüleri 'Şunu isteriz, bunu isteriz. Yapmazsanız hep birden grev yapar çalışmayız' diye bir korkutma yapmışlar. Bunun hemen tesiri görülmüş. Çünkü bu grev şehir hayatını altüst edebilirdi. Yazıhanesi 45. katta olan doktor Newton'ın menajeri Mr. P. 'Yalnız bizim kattaki ticarethanelerde çalışan katiplerin ve daktiloların merdivenlerden inmeleri lazım gelse bu iş bir saat sürer. Hem aşağıya vardıktan sonra kimde adım atmaya hal kalır ki' diyor."

DELİLİK DE PARA EDİYOR

Amerika'daki Türk kızı, insanların güldükleri bir olayı ise şöyle anlatıyor: "Amerika bu... Burada delilik de para ediyor. Bunu da bugün öğrendim. Marshall Field dedikleri büyük bir mağaza var. Orada dolaşırken kitap ve mecmua kısmında bir kalabalık gözüme çarptı. Üstü kitapla dolu bir tezgahın arkasında ayakta duran, çok ciddi tavırlı biraz da erkek halli bir kadın, sert bir sesle bir şeyler söylüyor; başına toplanan halk kahkahadan kırılıp geçiyordu. Merak ettim, nedir acaba diye ileriye sokuldum. Kadının söyledikleri adeta deli saçması. Ne başı var ne nihayeti. Hiçbir bağlılığı olmayan bu delice suallerden şimdi yalnız bir tanesini hatırlayabildim. Size yazayım, bakalım cevabını bulabilecek misiniz? İşte şu: 'If no one asks a question what is the answer?' Bunu Türkçeye çevirdiğimiz vakit pek kuvveti kalmıyor ama en iyi şöyle ifade edebiliriz: Bir şey soran olmazsa cevabı nedir?"

 

*Bu yazı ilk olarak Akşam'da yayımlanmıştır.

E-Posta Adresiniz

Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.

Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.

Lütfen Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni ve Gizlilik ve Çerez Politikası metinlerini onaylayınız!