Geçtiğimiz yıllarda Yaren Leylek ve Adem Amca hikâyesinin görünmez kahramanı olarak tanıdık Alper Tüydeş’i. Ardından da çeşitli mecralarda karşılaştığımız özel kuş türleri fotoğraflarının altında sık sık imzasına rastlar olduk. Emine Erdoğan’ın öncülüğünde hazırlanan, 28 çevre gönüllüsünün ilham veren hikâyelerinin yer aldığı “Dünya Ortak Evimiz” kitabında “Venedik’ten Bursa’ya Bir Flamingo Hikâyesi” ile yeniden karşılaştık. İsmini genellikle fotoğrafladığı kuşlarla duysak da aslında onun çalışmalarının özelinde yalnızca kuşlar yok. Tüydeş, elinde fotoğraf makinesi ile pek çok yaban hayvanının peşinde, doğada iz sürüyor. Yaptığı işi anlatırken, “Geyik, kurt, çakal, ayı bunların da peşinde koşuyorum. Bazen kelebeklere kaptırıyorum kendimi, kuş için gittiğim bir yerde kelebekleri çekiyorum. Ama hep hedefte kuşlar oluyor… Onları daha iyi tanıyorum, daha iyi biliyorum, daha çok araştırıyorum” diyor. Doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş ile son çıkardığı çocuk kitabını ve onu heyecanlandıran diğer projelerini konuştuk.
2000 yılından bu yana fotoğraf çekiyorsunuz. Bu serüvenin böyle tutkuyla sürme sebebi nedir? Fotoğraf tutkusu mu yoksa doğa aşkı mı?
Aslında ikisi de. Küçüklüğümden beri medyaya karşı bir ilgim vardı. Hem onunla uğraşmak istiyordum hem de doğada olmak istiyordum. Veteriner olmak gibi bir hayalim de vardı her zaman. Sonrasında bu iki çocukluk hayalimi fotoğrafçılıkla birleştirebileceğimi gördüm. Bir yandan kuşları, doğayı fotoğraflayıp insanlara medya sayesinde ulaşmak, onları şaşırtmak ve ilgilerini bu şekilde çekmek çok hoşuma gidiyor. Bir yandan da bunu yapmak için bulunduğum ortamda yani doğada harika anlar yaşayıp burada olmaktan keyif alıyorum. Böylece güzel işler çıkabiliyor ortaya.
Bursa’nın göçmen kuşlar için oldukça önemli bir yer olduğunu çektiğiniz resimler ve yaptığınız çalışmalarla gösterdiniz. Şimdi sırada Türkiye’nin göçmen kuşları var diyebilir miyiz?
Yaşadığım şehir ve coğrafyasını düşününce bir yaban hayatı fotoğrafçısı, kuş gözlemcisi olarak oldukça şanslıyım. Bu yer ilgi alanım için oldukça avantaj ve imkân sağlıyor. Uluabat Gölü, yaşadığım şehirde evime on dakikalık bir mesafede. Karacabey Longoz Ormanı, Kocaçay Deltası evime yarım saatlik mesafede. Başka şehirlerden gelip yaşadığım şehirde birleşerek akan dört-beş tane büyük dere var. Bunu yanında Manyas Kuş Gölü gibi Türkiye’nin önemli sulak alanlarında bir tanesi de hemen komşu şehirde. Bulunduğum konum aslında benim çok fazla yer değiştirmeden pek çok kuşu gözlemlememe imkân sağlıyor. Projede çektiğim kuşlar ve Türkiye’de görülen kuşların yarısından fazlası Bursa’da. Bunların yanında son yıllarda bu iş için destek ve katkı bulmaya başladım. Bu sayede şehir dışı arazilerimi arttı. İşimi tüm Türkiye’ye yaymaya başladım.
İlk kitabınız Karavan Çocuk Yayınları’dan çıkan “Kurumuş Ağaçlar”dı. Şimdi ise VakıfBank Kültür Yayınları’dan “Türkiye’nin Göçmen Kuşları” yayınlandı. Bu kitap da çocuk yayınları arasından çıktı. Çocuklar sizin için bir kitle mi?
Sosyal sorumluluk adına da çok fazla iş yaptım. Bunların çoğunda da çocuklara yönelmiştim. Çünkü yetişkinleri değiştirmek çok mümkün olmuyor. Belirli bir yaşın üzerindekileri ikna etmek çok daha zor oluyor. Kimisini ceza ile korkutmak zorunda kalıyoruz. Benim esas kitlem her zaman çocuklar oldu. Çocuklar doğa konusunda çok daha hızlı bilinçleniyor. Doğayı koruyacak olanlar onlar. Çocuk kitaplarını yazarken elbette çocukları düşünerek yazıyorum ama onun yanında bu kitabı evladına okuyacak anne-babanın da kafasında bir şeyler canlandırabilmeyi istiyorum. Bu kitabın bir alt sınırı var ama bir üst sınır yok aslında. Bundan sonraki çalışmalarımda da hedefim çocuklar olacak. Şunu da belirtmek isterim ben masal yazmıyorum. Gerçek doğa hikâyelerini çocukların anlayabilecekleri bir tarzda anlatmaya çalışıyorum. Metinlerin tamamı benim gözlemlerim. Ancak bilimde “bence” diye bir şey yok. Bazı konularda da değerli hocalarımızdan, akademik kariyer anlamında bu işi seçmiş arkadaşlarımdan teyit alıyorum. Kitap benim yorumlarım, benim tecrübelerim ama hepsini araştırarak okuyucuya sunuyorum.
Bir fotokitap olarak hazırlanan Türkiye’nin Göçmen Kuşları nasıl bir çalışma oldu? Fotoğrafları nasıl seçtiniz?
Fotoğrafları seçerken sanatsal nitelikten ziyade kuş türünün ayırt edilebilmesini önemsedim. Kitapta karşılaştıktan sonra o kuş türünü günlük hayatta gördüklerinde, “Aa ben bunu kitapta görmüştüm” diyebilecekleri fotoğrafları ve türleri seçtim. Bende bu kuşların çok daha estetik, bazen silüet hâlinde bulunduğu ortamla bütünleşmiş fotoğrafları da var. Ama bu kitapta türü daha net anlatan ve gördükleri zaman tespit edebilecekleri tarzda ve kuşun en net tanım özelliklerini ortaya koyabilecek fotoğraflardan seçtim. Kitapta 36 farklı türde kuş yer alıyor. Baskı kalitesi ve fotoğraflar anlamında bir çocuk kitabının ötesinde bir çalışma oldu. Bu anlamda da VakıfBank Kültür Yayınları’na teşekkür etmek isterim. Kitabın sonuna öğrendiklerini pekiştirmeleri ve biraz eğlenmeleri adına çocuklar için iki farklı oyun da koyduk.
Çocuk kitaplarının devamı gelecek mi?
Yine gerçek bir doğa hikâyesini anlatan bir çocuk kitabı gelecek. Yaren Leylek, hala yaşayan güzel bir hikâye. Onu da çocuklar için bir kitap hâline getireceğiz. Onların anlayacağı dilden Yaren Leylek ve Adem Amca’nın hikâyesini anlatacağız.Doğa hikâyelerini anlatmaya devam edeceğim ama bir yandan da çektiğim fotoğraflarla çeşitli mecralarda, belki televizyonlarda yer almaya devam edeceğim.
Tüm bunların yanında “Doğaya Kanat Açtık” projesi de devam ediyor…
Doğuş Otomotiv’in, hayata geçirdiği “Doğaya Kanat Açtık” projesi, yıllardır hayalini kurup da gidemediğim yerlere gitme imkânı sağladı benim için. Yıl boyu devam edecek bu projede amaç Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde insanların ilgisini çekebilecek Türkiye’ye has endemik türleri görüntülemek. Görülmesi meşakkatli olan türleri fotoğraflamaya çalışıyoruz.İş birliğimiz sayesinde, belirlediğimiz rotalarda gözlem yapıp tüm rotalar tamamlandığında dijital bir fotoğraf sergisi hazırlayacağız.
Göçmen kuşları fotoğraflarken, kaçırdığınız ya da göçü geciken türleri fotoğraflamak için göç güzergahını takip ettiğiniz oluyor mu?
Tabii ki. Göç dönemlerinde Türkiye’den geçerken uğrama ihtimallerinin bulunduğu ve onları en çok gözlemleyebileceğimiz zamanları ayarlamaya çalışıyoruz. Örneğin, Urfa’daki gözlem için bahardan ziyade biraz daha yazı bekledik. Çünkü o bölgedeki tüm nadir türlerin görülebileceği zamanı seçtik. Van’da yine böyleydi. Bizim bulunduğumuz yerlere bahar Mart ya da Nisan aylarında gelirken Van için yaz başları daha yeni yeni bahar demek oluyor. Her bölgenin kuşlarının görülebilmesinin uygun olduğu tarihler değişiyor. Güzel bir takvim yapmak ve zamanlamayı iyi ayarlamak gerekiyor.
Şu ana kadar gözlemlediğiniz tür sayısı nedir?
Yalnızca bu yıl içerisinde 276 tür gördüm. Bütün yılları dikkate aldığımızda da 394 tür gözlemleme ve fotoğraflama şansım oldu. Bu yıl bereketli bir yıldı diyebilirim. Destek de bulunca güzel bir planlama yaparak pek çok türü gözlemleme şansım oldu bu yıl.
Bunca yıllık gözlemlerinize dayanarak, kendinizi özdeşleştirdiğiniz bir göçmen/yabani kuş var mı?
Ur keklik… Çekmeye çalışıp da çekemediğim bazı kuşlara özellikle ilgim var. Ur kekliklerin yaşam alanları 2 bin 800-3 bin metre yükseklikte, dağın en yüksek kesimlerinde yaşıyorlar. Dağda harika bir manzara eşliğinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Yeri geldiği zaman dağın eteklerine doğru iniyor ya da geniş bulut denizlerinde yüzüyorlar. Bu kuşlar da diğer kuşlara nazaran iri yapılarına rağmen daha sert kuşlardır ve daha ıssız yerlerde yaşarlar. Ötüşünden tutun karakterlerine ve renklerine kadar tüm bu özellikleri bana her zaman gizemli gelmiştir ve beni kendine çekmiştir. Daha önce iki kez Aladağlar-Kayseri’ye gidip denememe rağmen 600 metreden daha yakından fotoğraflarını çekemedim. İnsana çok tahammülü yok bu türün. Sesini her yerden duysanız da görmeniz pek mümkün olmuyor. Bana daha gizemli, güçlü ve daha cezbedici geliyor. Ama sonunda yerelden de destek alarak çekmeyi başardım.
Gözlem yapmayı en çok sevdiğiniz yerler nereler? Bize söyleyebileceğiniz favori yerler var mı?
Kayseri Aladağlar, Urfa bozkırları ve Van kesinlikle gidilmesi gereken yerler.Özellikle Van’ın çok bereketli bir coğrafyası var. Doğu Karadeniz’i yine bu liste içine katabilirim. Bu yerler tabiatına, doğasına ve içinde barındırdığı canlılara hayran kaldığım yerler oldu.
Amatör gözlemciler için verebileceğiniz bir tavsiye var mı?
Kuş gözlemi yapmak sanıldığı kadar zor bir iş değil. Çevremizde olan kuşları fark etmek çok fazla bir çaba gerektirmiyor. Sabır ve merak gerekiyor. Bir dürbünle, aile ile yapılabilecek bir aktivite. İnsanları hem stresten uzak tutabilecek, rahatlatabilecek bir eylem. Bunun yanında da doğalarını ve çevrelerinde yaşayan canlıları tanıma imkanı sağlar. Paylaştığım fotoğrafların büyük çoğunluğu insanların günlük hayatta görebileceği yerlerde yaşıyorlar. Bahçeler, tarlalar, yol kenarları…
*Bu yazı ilk olarak YeniŞafak'ta yayımlanmıştır.
Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.
Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.