İnsanlık tarihinde uygarlığı kesintiye uğratan en büyük iki olay olarak vebanın yayılışı ve Moğolların Asya’nın steplerinden çıkıp bilinen dünyanın bütün sınırlarını fethetmesi olarak görülür. Bu öylesine büyük bir yıkımdır ki Bağdat’ın Moğollar tarafından fethedilmesinin ardından Dicle nehrinin atılan kitaplar yüzünden mavi aktığı söylenir. Dağınık kabileler halinde birbirleri ile savaşarak yaşayan Moğol kabilelerini bir araya getiren Cengiz Han; bir yıl gibi kısa bir süre içinde batıda Ukrayna’yı ve İran’ı geçmiş, doğuda Çin’in önemli bir kısmını işgal etmişti.
Cengiz Han gerçek ismiyle Temuçin’in yaptığı fetihler ancak Büyük İskender ile karşılaştırılabilir. Ancak onun fetihleri İskender’den daha başarılıdır. Arap tarihçi Reşidüddin’in de dikkat çektiği gibi Büyük İskender on yıl gibi bir sürede Makedonya’dan Hindistan’ın sınırlarına ulaşırken, Cengiz Han bir yıl gibi kısa bir sürede bunu başarmıştır. Yine tarihçiler Büyük İskender’i batı ile doğuyu birleştiren bir lider olarak tanımlar. Onun ordusunda tarihçiler, coğrafyacılar, yazarlar, mimarlar bulunurken Cengiz Han kendisine direnen şehirleri kılıçtan geçirmiş halkını köle haline getirmiş ve bazılarını neredeyse yok etmiştir. Bu yanıyla Büyük İskender Yunanistan’ın mimarisini, sanatını, uygarlığını doğuya götüren Doğu’nun medeniyetini batıya taşıyan biri olarak görülürken Cengiz Han ve Moğolların fetihleri medeniyeti duraklatan bir dönem olarak görülür.
Kudüs İbrani Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi tarihçi Michal Biran, Vakıf Bank Kültür Yayınları tarafından çevrilen Cengiz Han biyografisinde onun ve Moğolların bilinenin tersine yalnızca yıkım ve talan gerçekleştirmediklerini, çok farklı uygarlıklar arasında nasıl bir köprü kurduklarını inceliyor. Tarihçi Michal Biran, Cengiz Han’ın Moğolların askeri gücünü kullanırken yönetim kademelerinde baştan itibaren, Müslüman tacirleri, Uygur, Çin, Hitay gibi ülkelerden gelen aydınlara yer verdiğini aktarıyor. En önemlisi müslüman dünyada daha çok yıkımla anlatılan Cengiz Han’ın zamanla bir çok müslüman hanedanın meşru kaynağı haline dönüşmesi yıkıcılıktan kurucu liderliğe dönüşen kişiliğini incelemiş.
Cengiz Han’ın doğum tarihi tartışmalı olsa da genel olarak tarihçiler 1162’de doğduğunu kabul ederler. Babası Yesugey bir Moğol geleneğine uyarak yakın zamanda öldürdüğü bir tatar beyinin, Temuçin’in ismini ona verdi. Anlamı demirciydi. Avucunda gelecekte dökeceği kanların işareti olarak bir kan pıhtısı ile doğduğu rivayet edilir. Babası yine bir Moğol geleneğine uyarak onu dokuz yaşındayken Hongirat kabilesi beyinin on yaşındaki kızı Börte ile nişanladı. Bu olayla birlikte onun dünya tarihini etkileyecek serüveni başladı. Yine geleneğe göre bir süre Hongirat kabilesi ile yaşamak zorundaydı. Ancak babası Tatarlar tarafından yolda zehirlenince tekrar kabilesine döndü. Dokuz yaşındaki bir çocuğun liderliğini kabul etmeyen akrabaları ve kabilesi onu ve ailesini bırakarak düşman bir kabileye katıldılar. Temuçin’in maceralı, zorluklarla dolu ama onun yılmayan iradesinin ve şansının Moğol liderliğine giden süreci biliniyor. Bir çok defa akrabalarının ihanetine uğraması, kaçırılan karısını bir yıl sonra kan kardeşi Camuka ile kurtarması tekrar yenilgiye uğraması köle olarak boynunda bir zincir ile dolaştırılması popüler kültüründe çok yer verdiği bir biyografi.
Fakat Michal Biran bu biyografide çok yer almayan, gerçekte onun başarısını sağlayan başka özelliklerini incelemiş. Michal Biran bir tür aristokrasiye dayanan yönetimde kan bağına önem veren Moğol geleneklerini yıkan Cengiz Han’ın başarısının temel kaynağının Nöker denilen Bey’e kan bağı ile bağlı olmayan sadece ona hizmet etmek için yanında bulunan kişilere yönetimde yer vermesi olduğunu savunuyor. Moğol, Tatar ve Türk Kabileler ile olan savaşında küçük büyük bütün aristokrasiyi yok etmişti.Bunların yerine en önemli komutanları yanında aşçı, marangoz, hizmetli olarak bulunan ancak yetenekleri ile hızla yükselen kişilerden oluşuyordu. Sadece Bey’in yanında bulundukları için bir değerleri olan Nökerlerin ihanetini de engelleyen bir unsurdu. Bu Nökerlerin kimlikleri ise şaşırtıcı şekilde çok uluslu, çok dinliydi. Michal Biran, Cengiz Han’ın ilk oluşturduğu yönetici kadrosunda Moğolların şaşırtıcı şekilde çok az olduğunu aktarıyor. Yeni ülkeler fethettikçe bu çeşitlilik daha da artacaktı. Yalnızca yönetici kadrolar değil, İran’dan, Mançurya’dan, Turkistan’dan, Harzemşahlar ülkesinden marangozlar, gökbilimciler, silah ustaları kitleler halinde Moğolistan’a ve diğer şehirlere getiriliyordu. Bu aynı zamanda batıdan doğuya büyük bir kültürel geçişkenlik yarattı.
Moğolistan sınırları dışına taşan fetihlerine başladığında ise ona Cengiz Han unvanı verildi. Kendinden önceki Moğol liderleri Han, Gürhan gibi unvanlar kullanırken o şimdiye kadar duyulmamış bir unvanı tercih etti. Bir görüşe göre evrensel han anlamına gelen okyanus isminden türetilmişti. Bir başka görüşe göre ise sağlam, kudretli anlamına gelen Moğolca Çing sözcüğünden geliyordu.
Cengiz Han’ın yaşamı üzerine tarihçiler bazı konularda farklı görüşler ileri sürdüler. Fakat hepsinin ortak olarak benimsediği görüş Harzemşahlar Devleti’nin sultanı Muhammed Harzemşah’ın yaptığı bir eylemin Moğol istilasını başlattığı ve bu olaydan sona durdurulamaz şekilde Moğolların batıya yöneldiğidir. Bu olaya kadar Cengiz Han’ın batıya ilerlemek gibi bir düşüncesinin olmadığı yine bütün tarihçiler tarafından kabul edilir. Cengiz Han adına ticaret yapan Müslüman tüccarlardan oluşan aynı zamanda onun elçisi konumundaki bir kervanın mallarına el konulması tüccarların öldürülmesi ile birlikte büyük istilanın ilk kıvılcımı yanmış oldu. Ardından bu tüccarların salınması ve mallarının iadesini isteyen üç kişilik elçilik heyetinden bir kişi Muhammed Harzemşah tarafından öldürülmüş diğer ikisinin ise aşağılamak amacıyla sakalları kesilerek Cengiz Han’a geri gönderilmişti. Harzemşahlar Kafkaslardan İran’a, Semerkand ve Buhara’nın olduğu Türkmenistan’a kadar geniş bir coğrafyayı idare ediyorlardı.
Savaş kıyıcı ve şimdiye kadar görülmemiş vahşette gerçekleşti. Harzemşahların en önemli kenti Utrar yıkılmış ve yakılmış, halkı bütünüyle kılıçtan geçirilmişti. Arap tarihçi Cüveyni Cengiz Han’ın ahıra çevrilen Buhara’nın Cuma camisinde halka seslenip “Ben Allah’ın cezasıyım. Büyük günahlar işlemeseydiniz benim gibi bir cezayı göndermezdi” dediğini aktarır.
Buhara’nın yaşadığı yıkımı diğer Müslüman kentler de yaşadı. Birçok kent yakılıp yıkılırken öldürülmekten kurtulan erkekler Moğol ordusunda askere alındı. Kadınlar ise ordu tarafından paylaşıldı. Moğollar bir yüzyıl sona Müslüman dünyadan silindiklerinde genel kanı onların geride olumlu hiçbir şey bırakmadıklarıydı. Arapların Orta Asya’yı fetihleriyle karşılaştırıldığında Müslümanların bir uygarlık yarattıkları ancak Moğolların bu uygarlığı yıktıkları özellikle Müslüman tarihçiler tarafından ileri sürüldü. Fakat Michal Biran Moğolların etnik ya da dini temele dayanmayan bir imparatorluk kültürleri olduğunu belirterek onların kendi Şamanist dinlerini yada kimliklerini dayatmakla ilgilenmediklerini belirtiyor; “onun yerine torunları, tebaalarından belirli bir grubun temsil ettiği umumi dinlerden birini benimsediler. Cengiz Han, Moğolcayı imparatorluğun ortak bir dili olarak yüceltemedi de. Moğol İmparatorluğu çok dilli olarak kaldı ve İslam dünyasına Moğollar, on üçüncü yüzyılın başında Moğolcanın yerine Türkçeyi geçirmeye başladı.”
Üstelik çok farklı ülkelerdeki kurumları, gelenekleri hakim oldukları çok farklı coğrafyalara ithal ederek Müslüman dünyada kalıcı bir iz bıraktılar. Öyle ki soyu Cengiz Han’a dayanan birçok hanedan 19. yüzyılın başlarına kadar birçok ülkede varlıklarını sürdürmeyi başardı. Anadolu’dan Çin’e kadar uzanan ünlü posta sistemleri sayesinde bir iletişim ağı da kurmayı başardılar. Aynı zamanda daha önce kesintilerle gerçekleşebilen kervan yolları sayesinde tüccarlar korkusuzca bu yollarda seyahat edebildiler. Yalnızca tüccarlar değil bu yollardan seyyahlar, sanatçılar da yol aldılar. Bu müthiş bir kültürel akış yarattı. Bu seyyahların en ünlülerinden Marco Polo bu sayede Venedik’den Mançurya’ya Kubilay Han’ın yanına gidebildi. Üstelik dönüş yolunda okyanusu kullandı. Cengiz Han’ın torunlarından Hülagü Han kendisine suikast düzenleyen Kuzey İran’ın dağlarında bulunan ünlü Alamut kalesindeki Şii İsmaili mezhebine bağlı Haşhaşileri ortadan kaldırdı. Bu hiçbir Müslüman ordunun başaramadığı bir olaydı. Michal Biran “Zafer, Moğolların İslam’a büyük bir katkısı olduğunu yazan Müslüman tarihçilerce kutlandı” diyor. Ancak elbette Hülagü Han İran’la sınırlı kalmadı, Bağdat’a ilerleyip şehri yakıp yıktıktan sonra son Abbasi halifesini öldürdü.
Michal Biran Müslüman dünyada Cengiz Han imgesini ve Moğolların yarattığı kültürü incelerken onların Müslüman olmasından sonra Cengiz Han’ın soyundan gelmenin bir meşruiyet kaynağı haline geldiğini aktarıyor. Ancak Müslüman dünyaya büyük zararlar verdiği kabul edilen Cengiz Han’la ilgili bir başka sorun Müslüman tarihçilerin önünde duruyordu. Cengiz Han çok tanrılı Şamanist bir inanca sahipti. Bu sorun aslında yalnızca Müslüman dünya için değil Çin ve Moğolistan içinde geçerliydi. Cengiz Han’ın Budizm’i benimseyen buralardaki torunları onun bir Budist olduğunu iddia ettiler. Müslüman dünya ise daha tanrısal bir yönteme başvurdu. Cengiz Han, işlenen günahlar nedeniyle Allah’ın onlara gönderdiği bir cezaydı. Michal Biran’ın Arap tarihçi Reşidüddin’den aktardığı tespit Cengiz Han’ın İslam dünyasındaki değişen algısını gösteriyor: “Allah periyodik olarak dünyaya çeki düzen vermenin bir parçası olarak, geçen zaman içinde oraya çıkan kötülük, bozulma ve fesat dünyasını temizleyecek ‘büyük ve kudretli bir devran efendisi’ seçer. Allah bu görev için Cengiz Han’ı seçmişti ve bu nedenle ona direnenler Allah’a da karşıydı ve yok edildiler.”
Michal Biran, Cengiz Han dünya tarihine olan etkisinde şimdiye kadar çok araştırılmayan bir yönü üzerinde çalışmış. Cengiz Han’ın Müslüman dünyasına olan etkisi ve onun yalnızca bir yıkım gerçekleştiren bir despot değil aynı zamanda yeni bir uygarlığı nasıl başlattığını incelemiş. Bu yanıyla çok farklı bir Cengiz Han biyografisi oraya çıkmış.
Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.
Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.